30 Ekim 2017 Pazartesi

Düşüncüleri Nasıl Çarpıtıyoruz?

           




           İşlerin yoğunluğundan yazmaya biraz ara verdim ama çok özlemişim yazmayı.Neler mi yaptım; güzel bir spor merkezine yazıldım. Yüzme havuzu, hamamı, spası, fitnessi her şey var. E malum depersonalizasyonu atlatmış olsam da ara ara anksiyete yaşıyorum. Ve ne yalan söyliyeyim en ufak bir streste acaba yine mi olacak endişesi taşıyorum. Bunun için terapi alıyorum zaten. Böyle bir tesise yazılmak hem stresimi alıyor hem beynimi boş şeylere meşgul etmemi engelliyor. Amacımız seratonin salınımını artırmak bunun en iyi yolu da spor yapmak. Özellikle nabzın artırılması seratoninin salgılanmasında büyük önem taşıyor. Stresli biriyseniz, depresyon yaşıyorsanız biliyorum o zamanlarda hiçbir şey yapmak istemezsiniz ama mutlaka spor yapın, gevşeyin ve rahatlayın....


     Terapistimin önerisiyle bir kitaba başladım. Kişisel gelişim ve bilişsel terapi kitaplarını çok severim ancak çoğu kitap birbirinin tekrarı gibi. Stresi yenin, şunu yapın bunu yapın.... İyi de onları yapabilsem zaten sorun kalmayacak ki. Bana onların nasıl yapılacağını öğreten bir şeyler olmalıydı. İşte terapistim bu kitabı önerdiğinde içimden yine aynı onu yap bunu yap işte diye geçirmiştim ancak kitabın daha ilk sayfalarında bile çok farklı bir kitap olduğu belliydi. David BURNS İyi Hissetmek...Kitap bir bilişsel terapi kitabı. Benzerlerinden çok farklı çünkü diğerleri gibi size stresi yenin demiyor nasıl yeneceğinizin yöntemlerini anlatıyor ve uygulamasını gösteriyor. Diyelim özgüveni düşük birisiniz size kendinize güvenin demiyor kendinize güvenmenin yollarını uygulamalı gösteriyor. Bunu nasıl mı yapıyor ondan bahsedeyim: David Burns a göre kaygılarımızın, stresimizin hatta depresyonumuzun temel sebebi çarpıtılmış düşüncelerimizdir. Yani aslında belki kaygı duyulmayacak bir olayı farklı yorumlayarak yani çarpıtarak kaygı varmış gibi davranmamıza yol açan şey bizim çarpık düşüncülerimizdir. Yine depresyon yaşanmayacak bir durumda olayları çarpıtarak sorun varmış gibi algılayan yine bizim düşüncelerimizdir. Bakın burası çok önemli kaygı varmış gibi hissetmek.... Yani aslında kaygı yok hatta depresyonda yok biz düşüncelerimizi farklı yönlendiriyoruz hepsi bu. Dr. Burns önce sizden o an kaygı ya da üzüntü duyduğunuz şeyi yazmanızı istiyor. Sonra bunu neden düşündüğünüzü ve aslında olan şeyi yazmanızı istiyor ve sorduğu sorularla olayın temel sebebini ortaya çıkarmış oluyorsunuz. Çarpıttığınız düşünceleri görüp aslında öyle olmadığını anlıyorsunuz. Aslında kaygı yaratan bir şey yokmuş, aslında hiç de öyle değilmiş bunu anlıyorsunuz ve kaygınız ister istemez azalıyor.Biraz karışık gelmiş olabilir ama bir örnekle açıklarsam sanırım daha açıklayıcı olacak: İşinizde sorun yaşadınız bir hata yaptınız ve çok kötü hissediyorsunuz. Aklınızdan geçen düşünceler şunlar : Ben aptalın tekiyim, hiç bir iş beceremiyorum, bu hatayı nasıl yaparım ben mahvoldum vs.... Şimdi bizi depresyona sokan şey aslında hata yapmamız değil bizim oluşturduğumuz bu düşüncelerdir. Kitapta bu otomotik düşüncelerle aslında yapmış olduğumuz çarpıtmaların çeşitlerini anlatıyor. Ben yukarıda Aptalın tekiyim derken kendimi yanlış etiketledim mesela çünkü aslında ben aptal biri değilim. Hiç bir işi beceremiyorum derken olumsuz genelleme yapıyorum çünkü aslında bu güne kadar işimi gayet düzgün yapıyordum. Mahvoldum bittim derken felaketleştiriyorum çünkü küçük bir hatayla kimse bitmez her şeyin bir telafisi vardır.... Gördüğünüz gibi olayı nasıl çarpıttığıma bakın. Küçük bir hatayı nasıl da abartıp olumsuz düşüncelerle çarpıtıyorum ve kaygı yaratıyorum. Bu uygulamayı yaparak çarpıtmalarınızı buluyorsunuz ve aslında olan şeyi yazıyorsunuz. Görüyorsunuz ki aslında ortada bir şey yok.Hepsi sizin hüsnü kuruntunuz.....




   Kitabın bana öğrettiği yöntemlerle bir çok olayda oluşturduğum düşünceleri  yazdım ve olayları ne kadar çarpıttığımı gördüm. Her kaygı yaşadığımda bu yöntemle olayların gerçek yönlerini yördüm ve gerçekleri anladım. Kaygılarım azaldı ve onlarla başetmeyi öğrendim. Sözün özü kaygıyı da stresi de depresyonu da oluşturan bizim olumsuz düşüncelerimizdir. Onları bulup yok etmeden stresten kurtulmamız pek mümkün değil. Önce düşüncelerinizi değiştirin. Unutmayın gül düşünen gülistan olur, diken düşünen dikenlik...

3 Ekim 2017 Salı

İçindeki Çocuğu Sev

               




                  Kendinizi ne kadar seviyor sunuz yada seviyor musunuz? Kendinizi sevdiğinizi ona söylüyor musunuz peki ? Biraz garip geldi sanırım bu. Tabi ki seviyorum diyebilirsiniz, kendimi sevdiğimi söylemek de nesi diye düşünebilirsiniz. Bir çok kimse de kendini sevmeyi ve beğenmeyi egoistlik olarak algılayabilir. Oysa ki egoistlik çok başka bir kavram; kendini üstün görmek, sadece kendi çıkarlarını düşünmek, kendi menfaatiiçin yaşamak kısacası sadece kendi için yaşamak diyebiliriz. Ben kendine olan sevgiden özsevgiden bahsediyorum. Her gün beraber olduğun, tüm gününü beraber geçirdiğin, zaman zaman konuştuğun benliğinden bahsediyorum. Her saatimizi beraber geçirmemize rağmen ne kadar farkındayız onun peki? Ona ne kadar değer verip onu ne kadar anlamaya çalışıyoruz? Belki de hiç. Oysa ki o en yakınınızken önce onu tanımalı en çok onu sevmelisiniz.

                 Kendimize beslediğimiz ya da söylediğimiz duygular genelde olumsuz oluyor. Bir şeyi başaramadığında beceriksizsin, aptalsın, sevgilin terkettiğinde sevilmeyi haketmiyorsun, senin gibi işe yaramaz birini kim ne yapsın, sosyal fobi yaşıyorsanız topluma bile çıkamıyorsun, iki kelimeyi bile bir araya getiremiyorsun ve daha neler neler. Hep bir azarlama, hep aşağılama. Bunu bize bir başkası yapsa Çok aptalsın dese halbuki ne kadar tepki gösteririz değil mi ama bunu biz farkında olarak yada olmayarak her gün defalarca yapıyoruz. Peki bunlar bize ne kadar zarar veriyor hiç düşünmedik bile. Daha önceki yazılarımda bilinçaltı ve düşüncenin gücü ile ilgili yazılar yazmıştım. Aklımızdan kendimizle ilgili geçen her şeyi olumlu olumsuz demeden bilinçaltımız kaydediyor ve o şekilde hissetmeye başlıyor. Gün içinde beynimize binlerce olumsuz mesaj yolluyoruz ve bu mesajlar iç benliğimizde bizim işe yaramaz, aptal, salak, sevgiyi hak etmeyen bir kişi olduğumuzu keydediyor.Bu mesajlar bizim kimliğimizi oluşturuyor bir yerde. Bir insanın ne kadar sağlıklı olduğunu hem fiziksel hem psikolojk sağlık durumu gösterir. Kendini sevmeyen, sürekli aşağılayan, kendine değer vermeyen biri ne kadar sağlıklı olabilir ve başkalarını ne derece sevebilir ki ? İçimizde kendimize beslediğimiz kötü duygukar zamanla birikip kişinin özgüven sorunu yaşamasına daha da ilerleyerek  sosyal fobiye, depresyona, çekingen kişilik gibi rahatsızlıklara dönüşebiliyor. 




                  Bütün psikolojik rahatsızlıkların sebebine inin temelde özgüven düşüklüğü, aşağılık kompleksi, düşük özsaygı yatar. Hepsinin sebebi de bence kendini sevmemek ve kendine saygı duymamaktır. Kendini seven bir insan aynaya baktığında mutlu olur hayranlıkla bakar kendine çok güzel ya da yakışıklı olmasa da seni seviyorum der. Barışıktır kendisiyle, yüzündeki sivilcelerle, aldığı kilolarla hatta bir ayağının aksamasıyla. Her halini kabul etmiştir, onun gördüğü kusurları değil sahip olduğu değerleridir. Bir eksiği vardır belki ama daha başka artıları vardır. Biraz dili sürçüyor diye küsmez hayata, kaçmaz insanlardan. Kimin ne düşüneceği umrunda dahi olmaz. Güvenle yürür kimseye aldırmadan. Bir de kendini sevmeyen, kendiyle barışık olmayan birini ele alalım: Kendini pek de güzel bulmayan ve belki biraz kilolu birini düşünelim: Aynada kendisine her baktığında fazla kilolarını görüp Ne kadar çirkinsin seni görmek bile istemiyorum deyip aynalara küsüyor. Kendisine hiç bir şeyin yakışmadığını söylüyor sürekli, insanlardan utanıyor ve kaçıyor. Kendisini onlardan çirkin ve değersiz bulduğu için aralarına girmiyor bile. Ve sonra hakaret ediyor kendine.... Şimdi bu iki kişinin psikolojisinin aynı olabileceğini söyleyebilir miniz? Bence asla aynı olamaz. Birinde her kusurula barışık, kendini seven özgüveni yüksek biri varken diğerinde mutsuz, öz güvensiz, asosyal biri var. İşte asıl sorun kendini sevmek ve kendinle barışık olmak.

             Peki kendimizi nasıl sevmeliyiz bunun için ne yapmalıyız:
     
             ➤ Öncelikle bunun neden önemli olduğunu anlamak lazım. Herkes gider ama geriye kalan sadece Sen sindir. 
              
             ➤ Onu anlamaya çalış, hakaret etmek yerine neden öyle davrandığını anlamaya 
             çalış. En sevdiğin arkadaşının derdini dinler gibi şefkatla yaklaş.
        
            ➤ Her gün ayna karşısına geçip seni seviyorum de. Ben değerliyim , ben kendimi her halimle seviyorum....

            ➤ Beğenmediğiniz özelliklerinizde ufak değişiklikler yapın. Kilonuz varsa spor ve diyet yapın, yeni bir tarz oluşturun, kişisel gelişim kurslarına katılın,, kendinizi geliştirin.

            ➤ Eksik yöneriniz olsa da kendinizi önce siz kabul edin ki başkaları tarafından kabul edilip değer görebilesiniz. Her insanın artı ve eksi yönleri vardır. Siz sadece eksilerinize odaklanıp artılarınızı görmezden geliyor olabilirsiniz. Bunun için bir kağıdı ikiye ayırın ve artı yönlerinizi, eksi yönlerinizi yazın ve karşılaştırın. Göreceksiniz aslında o kadar da vasat durumda değilsiniz.

             ➤ Eleştiriye açık olun, bir eleştiri karşısında hemen moral bozup kahretmek kendini azarlamak yerine bu konuda neler yapabileceğinizi düşünün. 

             Aslında kendimizi sevmek için binlerce sebep olmasına rağmen çokta sebebe ihtiyacımız yok bence. Belki hepimiz kendimizi sevdiğimizi düşünüyor ama bunu davranışlarıyla desteklemiyor. Ben kendimi çok seviyorum mesela. Aynaya her baktığımda Bu gün çok güzelimm diye kendimi sevmeyi ihmal etmem. Yaşadığım olaylar sonrası kendime kızmayı bıraktım şefkatle yaklaşmaya başladım ona. Panik yaşadığımda korkaksın, aptalsın diye kızmak yerine sorunun temeline indim ve ona korkma sakin ol ben yanındayım demeyi öğrendim. Ben onun bir çocuk olduğuna inanıyorum. İçimdeki çocuk olarak değerlendiriyorum. Çocukluğumdan kalan korkular, yanlış davranışlar , yaşadığım olaylar sonucu bugün ki ben i oluşturdu. Ama halen orda bi yerlerde bir çocuk var. Yaralanmış, horlanmış, kimse karşısına alıp konuşmamış bile. Sığınıp kalmış bir köşede şimdi korkularını bu şekilde gün yüzüne çıkarıyor. Herkesin içinde büyümemiş bir çocuk var. O çocuğu anlayalım. Korkularını azaltalım. Dertlerini dinleyelim. Aslında neden depresyona girdiğini sorunun ne olduğunu sorup öğrenelim. İnanın şefkatle yaklaştığınızda o çocukla iyi anlaştığınızda her şeyin ne kadar değiştiğini göreceksiniz. O çocuğu keşfedin. Size söyleyeceği çok şey olduğunu göreceksiniz.






   https://www.youtube.com/watch?v=ZDBgsAitSe4  youtube kanalımdan paylasimlarimi izleyebilirsiniz...