29 Eylül 2017 Cuma

Ölüm ve Hayat Üzerine...

               


                   Her gün birilerinin ölümüne şahit oluyoruz, görüyoruz yada duyuyoruz. O kadar sıradan geliyor ki, o kadar bizden uzak ki; ne bize ne de sevdiklerimize uğramayacak gibi devam ediyoruz yaşamaya. Bir koşturmaca, bir acele, bir telaş... Bitmek bilmeyen istekler ve ihtiyaçlar. Yakın zamana kadar bende kapılmıştım hayatın bu cilvesine. Ölen birini duyduğumda Allah rahmet etsin demekti sadece benim için ölüm. Konduramazdım sevdiklerime. Adı geçince Aman Allah korusun deyip tahtalara vururdum engelleyecekmişçesine. En sevdiğim, canımın canı babamın ölüm haberini aldıktan sonra dünya başıma yıkıldı sanmıştım. Anlamıyordum. Daha saatler önce konuşmuştum, sapa sağlamdı ve telefon geliyor Başınız sağolsun.... Bu muydu yani bu kadar mı? O benim babamdı, arkamdı, en değerlimdi. Şimdi nasıl olurdu da sadece bir kelimeye sığdırılabilirdi. Günlerce şokunu atlatamamıştım. Aklım almıyordu. Ölüm gerçeği üzerinde belki de hiç durmamış durmak istememiştim. Bi insan saatler önce gülüp kouşurken şimdi nasıl cansız olabilirdi.?  Nasıl böyle soğuk olabilirdi, neydi onu canlı sıcacık tutan.?  Başında duruyorum bakıyorum öylece. Buz gibi, taş gibi.... Kalk baba diyorum ben geldim, kalk... Artık cevap veremezdi çünkü artık sadece bir cesetten ibaretti....

                Bu olay beni ölüm üzerinde bir hayli düşünmeye sevk etti. Meğer ne kadar yakınmış bize. Daha yapacakların var mı diye sormadan, hazır mısın diye beklemeden biniyormuş ensene habersizce. Bize bir nefes kadar yakınmış meğerse. Bu gerçekle her gün iç içe olmamıza rağmen aklımıza bile gelmiyor çoğu zaman bir gün bu hayatın son bulacağı. O kadar kapılıyoruz ki hayatın akışına; bitmek bilmeyen hırslarımız, ihtiraslarımız, isteklerimiz. Çırpınıyoruz yıllarca, kendimizi paralıyoruz biraz daha kazanmak için. Bir evim daha olsun, arabam en güzeli olsun, buyum da olsun şuyum da olsun diye hayatı ıskalıyoruz çalışmaktan. Kalp kırıyoruz, ah alıyoruz peki neden? Hep kendimiz için kendi egomuz için. Halbuki hayat o kadar kısa ki. Kimler ardında neler bırakıp da gittiler yada kim ne götürdü yanında giderken. Ne bu insanoğlunun bitmek bilmeyen hırsları? Elli lira için adam bıçaklayanı, altın için annesini öldüreni ya hu çivi mi çakacaksın sen bu dünyaya ? Ne bu kibir ne bu dünya hırsı. Ne demiş Kanuni : Ölürken elimi tabutun dışında bırakın, görsünler ki Kanuni bile bu düünyadan eli boş gidiyor.... Ne kadar manidar değil mi? 



                 Hayat geçici, bir gün bitecek. Hayat aslında boş değil bence. Diyoruz ya bu dünya boş, hayat boş değil bence sen boş yaşıyorsun. Sen hiç ölmeyecek gibi sadece hırsların ve egon için bu dünya için çalışırsan kırar, yakar, ezer geçersen evet çok boş. Halbuki biz bu dünyaya bir amaç uğruna geldik. Yemeye içmeye değil.... Eğer hayatı sadece yeme,içme ve ölme üzerine değerlendirirsen çok saçma. Bu dünyada elde ettiklerini götürmeyeceksin nihayetinde. İşin aslı bence insan olmakta. İyi insan olabilmekte. Ardından iyi insandı dedirtebilmekte. Bir yüz güldürmekte, bir çocuk sevindirmekte, bir göz yaşını silebilmekte. Bir hayvanı doyurmak, bi yaşlının duasını almak, kalp kazanmak. Ardından çok iyi insandı dedirtmek. Hayat kısa. Belki yarın bile gelmeyecek. Dün ise bitti. Sadece bu gün var. Hayatı dolu dolu yaşamayı bilirsen anlam katmayı becerebilirsen yaşamaya değer. Hem yarın ölecekmiş gibi bu gün son gününmüş gibi doyasıya yaşa, hem hiç ölmeyecekmiş gibi çalış ve çabala. Sarıl sevdiklerine sım sıkı keşke dememek için. Şimdi diyorum babam hayatta olsaydı şunu da yapsaydım, bunu da yaşasaydım. Geç kalmamk için bu gün harekete geç. Yarın olabilir ama sen olmayabilirsin yada sevdiklerin.... Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder